AL BASMASI
AL
BASMASI-AL KARISI NEDİR.
Lohusa
hanımların korkulu rüyası olan alkarısı, Çin Seddinden Akdeniz
kıyılarına; Buz denizinden Hind'e kadar yayılmış bir inanıştır
(1). Bütün Türk Boylarında bilinen alkarısı; al bastı, al
albıs, albis, almış, almiş, gibi isimlerle anılır. Bu inanış
sisteminin geçmişi, çok eskilere dayanmaktadır. Türklerin,
İslamiyetten önceki dinleri olan Şamanizm'de, alkarısı ve al
basması olarak nitelendirilen "kötü
ruhla" ilgili
birçok inanışlar vardır. Yakutlarda, Kırgızlarda, Kazaklarda,
Özbeklerde, Kazanlarda, vs. lohusa hanımı, "al karısından
korumak için değişik çarelere baş vurulur. (2)
Al
karısı, Kırgız - Kazak Türklerinin inanışına göre iki
kısımdır:(32)
Kara
Albastı:Ciddi
ve ağırbaşlı bir ruhtur.(33)
Sarı
Albasıtı:
Doğum yapan kadının ve çocuğun ciğerini söküp suya atar.
Hoca
veya Baksı (Şaman)ların okumasıyla giderler. Sarışın bir kadın
suretindedir. Bazen, keçi veya tilki suretlerine de girer.
Baksı veya Ocaklı adamlar, "Albastı
"yi
yakaladıkları zaman :"Ey
al bastı, zalim, Koy ciğerini yerine, Zavallının canın iade et.
Sözümü tutmazsan, Bana hürmet etmezsen, Gözlerini çıkarırım" (3)
şeklindeki efsunu söylerler.Genel olarak al karısı, lohusa
hanımlara ve atlara musallat olan korkunç bir yaratıktır. Uzun
boylu, uzun parmaklı ve uzun tırnaklıdır. Çok çirkin ve iğrenç
bir suratı vardır. Bedeni yağlı, uzun ve siyah saçlıdır.
Saçları, aynı zamanda darma-dağınıktır ve kocaman bir başa
sahiptir. Dişlere at dişi gibi iri ve seyrek, ayakları ise
terstir. Bunlar lohusa kadınların ve yeni doğan çocukların
ciğerlerini yiyerek beslenirler. Daha çok kırmızı elbise
giyerler; su başında ve ağaçlık yerlerde yaşarlar.(4)
Gagauzlarda
ise, insanlara kötülük yapan fene ruhlar
olarak "Rusaliler", "Çarşamba
karısı / Babası", "Cuma
karısı/Babası" ve "Devler" vardır.
Devlerin fiziki yapıları anlatılırken,bunların tepelerinde bir
tek gözlerinin olduğu söylenir. (5). Dede Korkut Hikayelerinde de,
Oğuz Boyunun başına bela olan bir "Tepegöz" vardır.
Bu vücuduna, hiç bir silahın tesir etmediği olağanüstü
özelliklere sahip bir yaratıktır ve insanla perinin evliliğinden
dünyaya gelmiştir. Tepegöz, her gün çok sayıda hayvan ve iki
insan yer (6) . Biz biliyoruz ki, al karısı da, periler
taifesindendir. O halde Tepegözün annesinin bir peri kızı
olmasını ve Gagauzlar'da kötü ruhların temsilcisi olan devlerin
tek gözlerinin olması sebebiyle aralarında, rahatlıkla bir bağ
kurabiliriz. Bazı araştırıcılara göre, albastı, Türklere
Cermenlerden geçmiştir. Eski Cermenlerin Alp Ruhu ile, albastı
aynı kaynaktan gelmektedir. Yani, "al bastı" aslında
"Alp+bastı"dır. Zamanla değişikliğe uğranarak, bu
hale gelmiştir. (7).Cahit Öztelli ise, "al karısı" ile
ateş arasında bir bağ kurar(8).
Hiç
şüphesiz, alkarısınm varlığına inanılan her yerde, aynı
zamanda bundan korunmak için de değişik çarelere başvurulmuştur.
Bunlardan bir kaçı şu şekildedir: Kars'ta; özellikle geceleri,
lohusa hanımı yalnız bırakmazlar, geceleri ışığı sürekli
yakarlar, hasta yalnız kaldığı zamanlarda ise, ağzına sakız
vererek onun uyumasına engel olurlar (9).Elazığ'da; Lohusanın
başucuna su, süpürge ve Kur'an-ı Kerim koyulur, yakasına iğne
türü bir şey takılır ve yanında sürekli bir erkek (eşi veya
yakın akrabalarından bir erkek) bekler (10). Elazığ'ın diğer
bölgelerinde ise kadının başına soğan, demir çubuk ve Kur'an-ı
Kerim konur(11).
Andolu'nun
bir çok bölgesinde; lohusanın başına beyaz yaşmak ve kırmızı
tül bağlarlar. Kırmızı altın takarlar ve hastaya kırmızı
şeker hediye ederler (12). Çünkü, al karısı, kırmızı rengi
hiç savmez. Manisa/Karacaoğlanlı köyünde ise, kapının ağzına
kazma kürek konur. Bir şişin üzerine, elma, portakal, üzerlik,
çörek otu ve mavi boncuk, kırmızı bir kordelayla bağlanıp,
lohusanın başına bırakılır. (13).
Çukurova
bölgesinde de buna benzer tedbirler alınır. Çocuğun veya
lohusanın yastığının altına soğan, ayna, tarak,ekmek, bıçak,
hamayli koyarlar, yüzünü kırmızı bir örtü ile kapatıp,
yatağına da bir iğne takarlar. Ayrıcı lohusanın bulunduğu
yerdeki bütün suların ağzını kapatırlar. Çünkü, al
karısı,bazen de kuş şeklinde gelip, suya boncuk atar ve o esnada
çocuk ölür (14). Bu tedbirler alınmadığı taktirde, alkarısı,
lohusanın yanına gelerek, onu rahatsız eder. Bu durum bölgelere
göre, hıbilik, kekoz, pispatik karakura, kuşboğması, vs. gibi
isimlerle anılır.
Alkarısı,
lohusanın yanına, değişik suretlerle gelir. Bazen, yakın bir
akrabanın sıfatında, bazen çirkin bir kadın, bazen de kedi,
köpek, keçi, kelle, vs. gibi şekillerde görünür, Alkarısı,
daha kapıdan içeriye girer girmez, lohusanın üzerine bir ağırlık
çöker. Hasta, o anda, aniden kalkıp dua okursa, alkarısı kaçar.
Ama, hiç bir şey yapamaz, bağırmak istediği halde bağıramaz,
al karısına yenik düşerse de, ya ölür, ya da büyük bir
hastalığa maruz kalır.
Buraya
kadar, hep, lohusa hanımlara musallat olan al karılarından
bahsettik. Ancak, bunların dışında, erkeklere, genç kızlara ve
atlara gelen alkarıları da vardır. Çukurova insanın inanışına
göre, kim şalvarını veya siyah renkteki bir kıyafetini,
yastığının altına koyup yatarsa onu al basar (15). Elazığ'da,
bu yaratığa Kekoz (16), Malatya'da ise Hıbilik (17) adları
verilir. Ama bunlar, alkarısı şeklinde değildir, daha değişik
varlıklardır. Çünkü, alkarısı, erkeklerden korkar. Ancak,
Erzurum'da bir kaynak şahıstan aldığımız bilgiye göre,
kendisini al basmıştır ve o al karısını görmüştür. Al
karısı, çirkin, koca kafalı ve dağınık saçlı bir yaratıktır
(18).Genç kızlara musallat olan alkarısı ise "albıs"
adı verilir. Bu, evlenmeyen bir kızdan türemiştir. Genç kızların
yanına giderek, onların hastalanmasına sebep olur (19). Al karısı
aynı zamanda kısraklarında yanına gider. Ahıra giden al karısı,
atı iyice yorduktan sonra, yelelerini de örerek kaybolur.
Buraya
kadar olan kısımda, "alkarısını" folklorik
açıdan inceleyerek, onu, bir inanış sistemi içerisinde ele
aldık. Ancak, al karısının efsaneler içerisinde de ayrı bir
yeri vardır. Konuları bakımından, değişik şekillerde tasnif
edilen efsanelerin bir bölümü de, "olağanüstü
varlıklar"la
ilgilidir. İşte bu olağanüstü varlıklar arasında, alkarısı
ile ilgili olarak da çok sayıda efsane anlatılır.Halkın
inanışına göre, lohusanın veya bebeğin ciğerini yemeye gelen
alkarısı, bir takım hilelerle yakalanıp, göğsüne bir iğne
saplanırsa, tekrar eski yerine dönemez, o aileye hizmet edermiş.
Konuyla ilgili olarak, Kars'ta (20), Erzurum'da(21), Erzincan'da
(22), Gümüşhane'de (23), Diyarbakır'da(24), Bingöl'de (25),
Elazığ'da (26) ve Malatya'da(27), birbirine yakın efsaneler
anlatılmaktadır. Bu efsanelerin bir benzeri ise, Çukurova
bölgesinde, şu şekildedir.
Hanımı
yeni doğum olan bir adam, odaya giren al karısını görür. Al
karısı, lohusanın ciğerini çıkartmak için uğraşırken, bir
iğne bulup, bunun göğsüne saplar. İnsan şekline dönüşen al
karısı, göğsündeki iğneyi çıkartması için adama yalvarır.
Çünkü, kendisi iğneyi çıkaramaz ve çıkaramadığı için de,
kendi taifesine dönemez. Al karısı, o ailenin işini yapmaya
başlar. Bu, çok güzel hızlı bir iş yapar. Evin bereketi, gün
geçtikçe artar. Birgün, ev sahipleri ile ekmek yapmaya başlayan
al karısı, su getirmek için kuyu başına gider. Orada
oynayançocuklardan birine, göğsündeki iğneyi çıkarması için
yalvarır. Çocuk iğneyi çıkarınca, kadın yedi yıl hizmet
ettiği eve doğru; "Evinizde
hiç su bulunmasın; paranızın sayısını hiç bilmeyesiniz ve
yaz-kış, evinizden odun ekmeksiz olmasın" der,
sonra da çocuklara; suya atlayacağını, eğer suyun üzeri kan
olursa, yakınlarının kendisini öldürmüş olabileceğini söyler.
Al karısı suya atlayınca, suyun üzeri kanla dolar. O günden
sonra da, bu ailenin evine hiç su bulunmaz, paralarının sayısını
bir türlü öğrenemezler ve yaz-kış odunları hiç eksik olmaz
(28)
Bu
efsanenin benzeri, al karısı inancının hakim olduğu, hemen hemen
her bölgede anlatılmaktadır. Malatya'da Elazığ'da Erzincan'da,
Kars 'ta Diyarbakır'da, Bingöl'de, vs.hep aynı efsaneler biraz
değiştirilerek, hikaye edilmektedir.Mesela, Elazığ'da anlatılan
bir efsanede:(34) İsmail Ağa adında bir kişi, uzaktan gördüğü
ateşe doğru ilerler.(35) Oraya vardığında, bir al karısını
ciğer pişirerek çocuklarına yedirdiğini görür. Çocuklar,
doymadıklarını belirtince, al karısı; "Yarın
da, İsmail Ağa'nın gelini doğum yapacak, oraya gidip, o üçüncü
lokmasını alırken, kıl şeklinde ağzına girip ciğerini alarak
size getiririm" der.
Gerçekten de, ertesi gün, İsmail Ağa'nın gelini doğum yapar.
İsmail Ağa, bunun yanında bekleyip, yemek yerken, üçüncü
lokmayı gelinin ağzına vermeyip, yanında getirdiği ayran
tuluğunun içerisine atar. Tuluk şişmeye başlar. Sonra, tuluğun
içerisindeki kıl, alkarısı şeklini alınca,bunun göğsüne iğne
saplayıp, evlerinde çalıştırmaya başlarlar.(36) Al karısı 1-2
yıl bu aileye hizmek eder, ancak hep söylenenlerin tersini
yapar.(37) Sonra, onların sülalesine dokunmayacağına söz
vererek, kendi taifesine dönmek için bir suya atlar. Fakat, periler
taifesi, bunu kabul etmeyerek öldürürler. Köylüler, daha sonra,
bu al karısının kanlı cesedini, gölde bulurlar (29).
Al
karısı, bazen de lohusanın yanına, bir kuş şekline girerek
gelir. Buna, "Kuş
boğması" adı
verilir. Halkın inanışına göre, al; kocaman bir kuştur, buna
"al kuşu" denir. Al kuşu, lohusanın yanındaki bebeğe
basarak, onu öldürür. Bu, eve girerken, ağzı açık bir su kabı
arar, bunun içerisine bir boncuk atar ve sırada etrafa bir ışık
saçılır. Kuş, bu ışıktan faydalanarak bebeği öldürür. Suya
atılan boncuğu, birisi görüp de eline alırsa, kuş kaçamaz ve
oradakiler tarafından yakalanır (30) Bununla ilgili olarak,
Çukurova bölgesinde, şöyle bir efsane anlatılmaktadır:(38)
Lohusanın
bulunduğu odaya, al kuşu gelip de oradaki bir su kalıbına boncuk
atınca, bunu, orada bulunan bir adam hemen alır.(39) Boncuk
alınınca, al kuşu, bir kadın şeklinde göze görünür ve buna
yalvarmaya başlar.(40) Adam, bir daha, ailesine ve sülalesine
dokunmamak şartıyla boncuğu geri verir (31).
Bu
efsanenin benzerine, diğer bölgelerde rastlayamadık, ancak, bazı
bölgelerde, sebebi belirtilmeksizin, lohusanın yanında ağzı açık
su kabının bulundurulmasının iyi olmayacağını belirtmişlerdir.
Al
basması, erkeklerde daha farklıdır. Bunlar, daha çok gece
uyurken, bir sesle uyanırlar. Gaipten gelen ses, bunları çok
uzaklara, tehlikeli yerlere kadar götürerek orada bırakır. Bazen
de, kedi, köpek, sırtlan, merkeb, gibi hayvan şekillerine
girerler. Elazığ'da bu
yaratığa, "Kapos", Bingöl'de, "Harparik", Malatya'da "Kıbilik
veya Hıbilik", Diyarbakır'da
ise "Kepoz"adları
verilir. Çukurova bölgesinde ise, bu durum "Kırk
Basması" adı
ile bilinmektedir ve umumiyetle, erkekler, yastıklarının altına
şalvar koydukları vakit olur. Şu anda hayatta olan bir şahsımız,
başından geçen "Kırkbasmasını"şuşekilde
anlatmaktadır:
"Gece,
üzerimde büyük bir ağırlık hissettim, gözlerimi açtığımda,
yanımda kısa kısa boyları olan kırk adamla karşılaştım.
Bunlar, beni götürmek için uğraşıyorlardı.Kimi kolumdan
çekiliyor, kimi bacağımdan, kimisi üzerime çıkıp, beni boğmaya
çalışıyordu. O sırada, bazı akrabalarımı da gördüm, ancak
hiç birisi bana yardım etmedi. Bir ara, dua okuyarak, biraz kendime
geldim, o sırada baktım ki, gerçekten yatağın dışına
çıkmışım, sanki beni birisi tutup çekmiş.Gözlerimi
kapadığımda yine aynı kişilerle karşılaştım, yatağımı
değiştirip başka bir odaya gittim, ama kırk adam da arkadan
geldi. Neticede, bu durum sabaha kadar devam etti. Olanları anneme
anlattığımda, annem ; "Şalvarını yastığının altına
koyduğun için seni kırk basmış" dedi. Ancak, bu adamlar
beni çekerken, ayağımı da ters tarafa doğru büktükleri için,
bir hafta aksalarak yürüdüm ve ağrıyı hissettim" (32)
Bazen,
lohusa ve erkeklerin dışında, genç kızları da al bastığını,
daha önce zikretmiştik. Bugün, bu inanış unutularak, çoğu
bölgelerde anlatılmaz olmuştur. Ancak, Adana'nın Osmaniye
ilçesinde ikamet etmekte olan bir kaynak şahsımız, kendisini sık
sık al bastığını belirtmiştir. İstemediği halde, bir gençle
nişanlanan kaynak şahsıg ece rüyasında al basar. Yanına gelen
kişi ise sevmediği nişanlısıdır. Adam, bunun yanına
yaklaşınca, buna bir ağırlıkçöker, bağırma istediği halde
hiç sesi çıkmaz, ellerini tutmak ister, yine tutamaz. Adam,
olduğundan daha iridir, öyle ki upuzun kolları vardır, her bir
tırnağı, 25 - 30 cm. boyundadır. Adam, kızı parçalayarak
öldürmek ister. Neticede, bu kız nişanlısından ayrılır,
fakat, al basmasından bir türlü kurtulamaz. Bunu sık sık al
basar ve :"Bizimle
geleceksin" diye
kızı zorla götürmek ister. Kız, uyandığında, kendisini çok
yorgun ve halsiz hisseder (33) Halkın inanışına göre, periler
de, bazen insanlara aşık olurmuş. İşte, o zaman, aşık
oldukları kızın başkasıyla evlenmesine razı olmayıp, bunu
yanlarına almak isterlermiş. O kıza da bir peri aşık olmuştur
ve kendiyle gelmesi için, her gece zorlamaktadır. Bu durum, ünlü
masal araştırıcısı Stith Thomsun'ın /Motif Indeks'inde
de "F300.
Perilerle irtibat kurma veya onlarla evlenme" şeklinde
görülmektedir. (34)
Netice
olarak diyebiliriz ki :
a) Alkarısı
ve albasması, insanlığın var oluşundan beri devam eden inanış
sistemidir. Ayrıca bu, sadece bir halk inanışı olmayıp, aynı
zamanda efsane tipidir. Değişik konuları ihtiva eden efsanelerin,
"Olağanüstü Varlıklarla İlgili Olan Efsaneler"
kısmında yer almaktadır.
b) Bu
efsaneler, yurdumuzun hemen hemen her yöresinde, birbirlerine benzer
şekillerde anlatılmaktadır.
c) Al
basması, sadece lohusa hanımlarda değil, erkeklerde, genç
kızlarda ve kısraklarda görülür.
ç) Efsanelerin
dini ve inandırıcı bir özelliği vardır, aynı şeyler, al
karısı içinde söylenebilir.(41) Bugüne kadar, birçok
araştırıcı, al karısını veya al bastıyı bir inanış sistemi
olarak değerlendirmiştir. Fakat biz, bu inanışların, zamanla
nesilden nesile aktarılırken, inandırıcılık, kısa ve nesir
şeklinde olma özellikleri ile efsaneleştiğini görüyoruz. Bunu
da normal karışılamamız gerekir. Çünkü, hemen hemen her
efsanelerin bir gerçeklik payıvardır.(42)
Bu
güne kadar, Çukurova ve çevresindeki al karısı ile ilgili
derlemeler, daha çok folklorik bir değer taşımakta olup, bu
durumdan kurtulma çareleri üzerinde durulmuştur. Bizim birkaç
yıllık yeni derlemelerimizde, erkekleri ve gençkızları da al
basabileceğinin tespit edilmesi, derlemenin önemini
göstermektedir.(43) 4-5 satırlık bir al karısı efsanesi veya
inanışı, Anadolu ve bütün Türk boylarında bilinmektedir. Bu da
bize, Türk Kültür birliğinin bir ispatıdır.
Prof. Dr. Esma Şimşek
Fırat
Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı
NOTLAR
(5)
Türker Acaroğlu (Bulgarcadan Çeviren), Gagauzlar(Hristiyan
Türkler), Ankara 1939, 57, 72 - 73.
(10)
Hülya Türkmen. Ağın(Elazığı) Folkloru ve Halk Edebiyatı.
Elazığ 1990, 58 (F.Ü. Fen-Ed. Fak. Lisans Tezi)
(11)
İsmail Görkem. Elazığ Efsaneleri ÜzerineAraştırmalar (Metinler
veİncelemeler), Elazığ 1987, 221.
(14)1990
Yılının Ağustos ayında, tarafımızdan; Adana'nın Kadirli
ilçesinde ikamet etmekte olan Zekiye Yücetürk'ten derlenmiştir.
Yücetürk. ev hanımı olup. 45 yaşında ve okuma - yazması yoktur
(15)
1990 yılının Ağustos ayında, Adana'nın Kadirli ilçesine bağlı
Köseli köyünde ikamet etmekte olan Ayşe Şimşek'ten
derlenmiştir.Kaynak şahıs, 65 yaşında, ev hanımı ve okuma -
yazması yoktur.
(22)
Saim Sakaoğlu, 101 Anadolu Efsanesi, Ankara1989, 67 - 68.
(26)
Mithat Yılmaz, "Elazığ'da Al Karısı..." İsmailGörkem,
221 - 222.
(30)
Cahit Öztelli, "Albastı, Al Karış......" Zekiye
Yücetürk,
(31)
Zekiye Yücetürk, ......
(34)
Stith Thompson, Motif İndeks of Folk - Literatüre,Indiana
Üniversity USA, 1955 - 1958.
(44)
Abdulkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Ankara 1986. 169.
(45)
Abdulkadir İnan, 168 - 169.
(46)
Abdulkadir İnan, 169.
(47)
Daha geniş bilgi için bakınız :Cahit Öztelli, "Al bastı,
Al karısı, Korunma ve Tedavisi"Türk Folklor Araştırmaları,
10
(48)
Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı, Ankara1971,168 - 184.
(49)
Abdulkadir İnan, "Albastı - Al Karısı Üzerine Bir Etüt
"Türk Folklor Araştırmaları, 7
(51)
Müsel Köse "Al - Al Karısı Hakkında.."
(52)
Abdulkadir İnan, 171,
(53)
Asker Kartları, Halk bilim araştırmaları, Gelenekler,İnançlar,
Cilt1, Mersin 1988, 43 -44.
(54)
İsmail Görkem, 221 - 222.
(55)
Ali Berat Alptekin, Fırat Havzası Efsaneleri (Eser, yayınlanmak
üzere hazırlanmıştır.)
(56)
28 Eylül 1990 tarihinde, Öznur Yılmaz'dan aldığımız bilgiye
göre ; Erzurum'da ikamet etmekte olan Fikri Olgunsu'yu al basmıştır.
Kaynak şahıs, 45 yaşında, serbest meslek sahibi ve ilkokul
mezunudur.
(57)
Abdulkadir İnan, 171.
(58)
Mürsel Köse, "Al - Al Karısı Hakkında...."
(59)
Bilge Seyidoğlu, Erzurum Efsaneleri (Erzurum'daBelli Yerlere Bağlı
Olarak Derlenmiş EfsanelerÜzerinde Birİnceleme), Ankara 1985,91 -
103
(60)
Saim Sakaoğlu, 69.
(61)
Muhsine Yavuz, Diyarbakır Efsaneleri Üzerine Bir Araştırma
(Derleme - İnceleme), Diyarbakır 1988,78 - 89.
(62)
Ali Duymaz, Bingöl Efsaneleri (İnceleme - Metinler),Elazığ 1989,
379(63) Ali Berat Alptekin, Fırat Havzası.......
(64)
1989 yılının Ekim ayında Ayşe Şimşek'ten derlenmiştir.
(65)
Mithat Yılmaz, "Elazığ'da Al Karısı..."
(66)
1990 yılının Ağustos ayında, Adana'nın Kadirli ilçesine bağlı
Köseli köyünde ikamet etmekte olan Mehmet Şimşek'ten
derlenmiştir. Şimşek, 39 yaşında olup,lise mezunu ve D.S.I. de
memur olarak çalışmaktadır.,
(67)
1990 yılının Temmuz ayında Nazife Gül Sekni tarafından, Fatma
Güler Erdim'den derlenmiştir. Kaynak şahıs, 30 yaşında olup
lise mezunudur ve memur olarak çalışmaktadır.
(153),
Eylül1990 13 - 22; (2) 13(154), Ekim 1990, 15-20.
(158),
Eylül 1962, 2926.(50) Cahit Öztelli. "Albastı, Al
Karısı......."
(185),
Aralık 1963, 3605 - 3606.Ahmet Turan."Türk Folklorunda Al
Basması" Erciyes, 13
(209),
Aralık 1966, 4261-4264.Mürsel Köse, "Al - Al Karısı
Hakkında", Türk Folklor Araştımaları 9
Yorumlar
Yorum Gönder